Posts tagged “yada

Olmak Ya da Olmamak…

Bir yerde duymuştum, nerede olduğu mühim değil. İnsanoğlu doğduğu anda 120 yıl yaşayacak şekilde programlanmış. Fakat yaşamımız süresince vücudumuza nasıl davrandığımıza bağlı olarak ne kadar yaşayacağımızı aslında “biz” belirliyormuşuz. İlginç… Metabolizmana zarar verecek hiçbir şey yapmazsan yaşayacağın nereden bakarsan kemiksiz 100 yılın var. Fakat bu yaşamın içini nasıl doldurursun..? Orası meçhul işte…

Geçtiğimiz son bir hafta nice değerli insanların kayıplarıyla geçti… KKTC’nin ilk Cumhurbaşkanı Rauf   Denktaş’ı kaybettik. Aynı gün futbolumunuzun efsane ismi Lefter Küçükandonyadis’i uğurladık son yolculuğuna… Dün ise çoğumuz farkına varmadı ama değerli sinema ve tiyatro sanatçılarımızdan Evin Esen hayatını kaybetti…  Kim bilir daha niceleri gitti. Sadece bizim mahallede son bir hafta da iki sela okundu. Giden gidiyor, bize bırakıyorlar dünyayı kalan vaktimizi geçirebilmek için…

İşin özü şu ki, kalan vaktimizi geçiriyor muyuz yoksa kullanıyor muyuz..?

Son birkaç gündür kendi kendime sorular sormaya başladım. Ne için yaşıyorum? Etraflıca düşündüğüm zaman –bazı zaman- kendimden utandığım anlar oldu. Ne bırakacağım dedim öldükten sonra dünyaya? Yani ben öldükten sonra ismim sadece yaşamını sürdürmüş, tükettikçe tüketmiş, kendisinden başka hiçbir şeye yararı olmamış milyonlarca –belki milyarlar- silik hayatlardan biri mi olacak ? Yaşım 27, önümde yaşayacağım onlarca yıl var (tabi kaza bela olmazsa) gelecek neler getirir bilemem ama mutlu yaşam sürmekten ziyade mutlu bir şekilde ölmek daha tatminkar bir son değil mi?

Aslına bakarsak, dünyamız ve kendimizin dışındaki hayatlar için yapabileceğimiz o kadar şey var ki… Yani Steve Jobs olup Iphone icat etmemize gerek yok…  Bir hikâye var ki, paylaşarak paragraflarca yazacağım yazıyı özetleyebilirim sanırım;

Bir padişah vezirleriyle birlikte gezintiye çıkmış. Yol üzerindeki bir köyde çok yaşlı bir adam görmüş. Yaşlı adam tarlasına ağaç fidanları dikiyormuş.
Padişah, yaşlı adama yaklaşmış:
Neden fidan dikmeye uğraşıyorsunuz? Maşallah uzun bir ömür sürmüşsünüz. Herhalde bu ağacın meyvelerini yiyecek kadar yaşayamazsınız, demiş.
Yaşlı adam cevap vermiş:
Bu diktiğim fidanların meyvesini yemem şart değil. Biz dedelerimizin diktiği fidanların meyvesini yiyoruz. Bizden sonrakiler de bizim diktiğimiz fidanların meyvesini yerler.

O kadar çok tüketiyoruz ki yaşamımız boyunca… İnsan hayatı boyunca 50 ton yiyecek, 50000 litre su tüketir ve 40 ton dışkı yaparmış… Yani yediğimiz içtiğimiz bir yanda, bir de tükettiğimiz kadarını pisliyoruz zaten…  Karşılığında ne veriyoruz ki bu soruya verecek bir cevabımız varsa ne mutlu bize…

Çağlar boyunca bulunmuş, icat edilmiş, üretilmiş maddelerle yaşamımızı sürdürüyoruz. Thomas Edison ampulu icat etmeseydi şu an mum ışığında oturuyor olurduk. Tabi 5000 yıl önce mısırlıların mumu bulmuş olduğunu farz ediyoruz. Otto von Guericke’nin elektriği bulması gerek bunların yanında.  Louis Pasteur “aman kim uğraşacak” deseydi, köpek gördüğümüz zaman tırmanacak ağaç arıyor olurduk, Henry Ford ilk arabayı üretmemiş olsaydı kaç erkek cabrio arabasıyla piyasa yapmaya Bağdat caddesine çıkabilecekti?

Bunlar isimlerini bildiğimiz kahramanlar, bir de ismini bilmediklerimiz var. Fakat bu demek değil ki ismini bilmediğimiz o kahramanlar önemsiz insanlar… Nobel ödülü alamasak bile, bu dünyaya yapabileceğimiz o kadar çok şey var ki.. Yeter ki üretenler ve tüketenler olarak iki gruba ayrılan insanoğlunun hangi tarafına dâhil olmak istediğimizi bilelim. Hikayede belirtilmiş olduğu gibi en azından bir ağaç dikmek… Kulağa çok zor gelmiyor değil mi?

Olmak ya da Olmamak… İşte bütün mesele bu…

Mutlu ölümler dileğimle…